Spor

Futbolun beşiği Türkiye’dir – NationalTurk

Bakmayın siz İngiltere üzerinden yorumlar yapılmasına.

Futbolun ilk olarak M.Ö 3000 yıllarında Mısır başta olmak üzere, M.Ö 2500 yıllarında Çin’de oynandığına dair tarihsel sonuçlar mevcuttur.

İngilizlerin Hindistan’ı sömürdüğü dönemlerde-ki devam ediyor-bu oyun köyler arası oynanırken, İngiltere’de üniversiteler vasıtasıyla kurallı oyun haline gelmesi ve bunu daha sonra kültür emperyalizminin bir aparatı olarak dünyaya yaymaları sosyolojik, politik ve sportif anlamda değerlendirmek mümkündür.

Tüm bunlar İngilizleri ve futbolu onların kuralları ile oynayan ve yöneten ülkeleri bağlamaktadır.

Yani bizi bağlamaz…

Ülkemizde futbolu masum bir spor oyunu olmadığını farklı kesimler tarafımdan farklı kullanıldığını üzerinden hareket etmek gerekir ki bizim farklılığımız ortaya çıksın.

Günümüz ekonomik koşullarında futbol sermaye birikimini sağlayabilen-tehlikeleri içinde barındıran-bir kültür endüstrisi ürünü haline gelmiştir. Bu nedenle de siyasetten mafyaya, cemaatlerden tüm çıkar gruplarına kadar her yapıyı içine çeken ve örgütlenmelerin sağlayan bir alandır.

O futbolu bulduklarını iddia eden İngilizler başta olmak üzere, onlardan farklılığımızın temel dayanağını belirlemek için kültür üzerinden işe başlamak gerek.

‘Kültür’, insan ve toplumların olay ve olgularla karşı etkileşimlerini ve süreç içerisinde elde ettikleri değişimleri ifade etmek için bir tavır alış şekli olarak açıklayabiliriz. Bu izaha göre kültürün tarihsel, coğrafik ve sosyal dayanağı bulunduğu da açıktır. Yerel-‘yöresel’ olan ‘kültür’, iletişim teknolojisindeki değişme ve gelişimlerle birlikte ‘küresel’ hale gelmiştir ki futbolun tüm açıklamaları bu ‘küresel’ değişim içinde olması gerekirken, bizim bunu reddederek ‘yöresel’ kalmamız bu değişimlere karşı bilinçli olarak tavır almamızdan kaynaklanmaktadır. Bunun dayanağı siyasette olduğu gibi gerçeklikten kopmaktır.

Kültürel yapıdan söz ederken işin içindeki kişileri değerlendirmek zorundayız. TFF başkanları ki özellikle Yıldırım Demirören ve devamındakiler ile Ahmet Nur Çebi, Azizi Yıldırım ile başlayıp Dursun Özbek ve Anadolu kulüplerindeki tüm başkanların sporun dışından gelen birer ‘yöresel’ figür olduğunu belirlemek gerek.

Bizi biz yapan en önemli dayanak futbol-siyaset ilişkisidir. Buradaki en belirleyici özellik, siyasi argümanlar futbolun içinde kullanılarak, kitleleri hem sömürü hem de ticari çıkarlar karşısında tavırsız kalmalarını sağlamak için uzun süreli olarak yönetilmeleridir. Bu başarı bizimdir. Ve bu bize ait bir mekanizmadır. Çünkü, ‘küresel’ değerlerden koparılan kitleler alt ‘kültür’ başlıkları içinde ‘yöresel’ birer figür haline getirilerek, tıpkı genel seçimlerde olduğu gibi kulüp genel kurullarında da kitlelerin topyekûn bir şekilde konsilde edilerek, gerçeklerden uzaklaştırılmaları ve sadece kendi çıkarını düşünen canlılar haline getirilmeleri sağlanmaktadır.

Türkiye’de futbol ‘politik’ bir oyundur. Ve popülist bir yaklaşıma gerek duymaktadır. Gerçeklikten kopmanın temel dayanağı bu kültürü bir mekanizma olarak bütün şekilde kullanmaktan geçer.

Popüler ‘kültür’, üretildiği topluluk içinde geniş kitleleri etkileyen inanç ve uygulama içeriğine sahiptir. Popülist kültürün politik dayanağı ise, tahakküm altında alınan kitlelerin kültürü olmasıdır. Bu tanımlama, geleneklerle birlikte oluşan toplumsal inanışları güncelleyerek ‘politik’ ve ‘ticari’ alanlarda uygulama içermektedir. Ama bunu birilerinin yönlendirmesi gerek. İşte burada tetikçiliği medya yapmaktadır. Ve medyanın %95’i bu işe soyunmuştur.

Türkiye’de futbol yönetimi 80 darbesinden beri kulüp-iktidar ilişkisi biçiminde gözlenmektedir. Kulüplerin yönetim kadroları incelendiğinde politikacılar ya da onların direktifleri doğrultusunda bürokratlar ve bunların desteklediği-özellikle devlet ihaleleri ile servet transferine sahip olan iş adamlarının yönetimi ellerinde bulundurdukları görülür.

Bildiğiniz gibi TFF başkanlık seçimi-normalde özerk bir federasyon olmasına ve kulüplerin genel kurul delegelerinin %90’nına sahip olmalarına rağmen, atanan kişinin firesiz seçilmesiyle gerçekleşmektedir. Bu ‘itaat’ ve ‘sadakat’ bir alt başlık ‘yöresel’ ‘kültür’ tavrıdır ve popülist bir içeriğe sahiptir.

Buradaki siyasi talebin karşılığı iki türlüdür. Birincisi; milyarlarca euroluk bir kaynağa sahip olan futbol endüstrisi ve bu paranın sahibinin kulüpler olması (!) ve maddi ya da manevi olarak bu büyük pastadan pay isteyenlerin oranı her geçen gün artması karşısında sürece müdahil olma isteği. İkincisi; iktidarın kulüp başkanlarını yönetmesi neticesinde statları kendi propaganda alanlarına çevirip örgütlenme alanı olarak hareket etmek istemesidir.

Bu kadar yeni stat yapılmasının amacı bu örgütlenmenin arenasının talepkâr olmasının sağlanmasıdır. Zeminlerinin bu kadar kötü olması da kaygının futbol olmadığını da net ortaya koymaktadır.

İşin kötüsü matematikte bu işi yorumlamakta. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’da futbol şirketlerinin toplam borcu 23 milyar 340 milyon liraya ulaşmış. Diğer yandan yaşanan yüksek enflasyon ve devalüasyon ile kötü yönetmek zorunda olan (!) yönetimlerin, futbol kulüplerinin finansal kayıplarına neden oldu. Kulüplerin son beş yılda gelir kayıpları 7,1 milyar TL’ye ulaşmış. Birikimli zararlar 8 milyar TL’ye, özkaynak açıkları da 6. milyar TL’ye yükselmiş. Peki, kimin umurunda? Borç bir sistem haline getirildi ve devlet tarafından denetlenmeyen hatta kamu bankası tarafından sübvanse edilen bir koruyucu hal aldı.

Milyarlarca euroluk futbol alanındaki para boşta olduğu için-kulübün parası olduğundan-maddi olarak bu büyük pastadan pay isteyenlerin oranı her geçen gün artmaktadır.

Türkiye’de kumarhanelerin kapanmasından sonra çıkar gruplarının ilgisi futbola yöneldi. Buradaki hukuki boşluklar ve manipülasyona açık bırakılan kurgusu, onlar için futbolu bulunmaz bir alan haline getirmekteydi. İşe başalar başlamaz şikeli maçlar kurgulanarak hayata geçirilmesi, ‘bahis’ oyunları üzerinden manipüle edilerek ciddi bir ‘rant’ elde etmeye başladılar. Türkiye’de son yıllarda milyarlarca dolarlık bir ekonomiye ulaşan ‘bahis’ alanı şikenin kaynağıdır.

Bu noktada dünya için küçük bizim için büyük bir hamleden bahsetmek gerekir. Hatırlarsınız, TFF başkanı Yıldırım Demirören’in TFF Başkanıyken, görevinden istifa etmeden aynı zamanda bahis şirketi iddia için Demirören-Scientific Games ortaklığı olan Şans Ortak Girişim Grubu ile ihaleye girmesi, ihalede en yüksek teklifi vermesine rağmen görevinden yine istifa etmemesi tartışmalara neden olmuştu. Bunun bir örneğini galakside görmemiz mümkün değil. Bu şans bize ait…

Futbolun rant popülaritesinin artması, siyasetle birlikte çıkar gruplarının-özellikle menajerlik kisvesi altında-mafya tipi çıkar gruplarının bu alanda örgütlenmeleri ile bizdeki kurgu başka bir boyuta geçti. Sözde futbol endüstrisi her türlü ‘küresel’ kurguyu reddederken içinde yolsuzluk, vergi kaçakçılığı ve kara para aklamayı da barındırmaktadır.

Bakın! Bu ülkede Cumhuriyet düşmanı bir cemaat (FETÖ) futbol içinde, ilk başta ‘şike’ kisvesi altındaki süreci 8 takım üzerinden yönetirken-büyük bir kesimi ikna etmişti-birden Fenerbahçe kulübü tek bırakılarak operasyona maruz kaldı. Ya bunu herhangi bir ülkede birilerine anlatamazsınız.

Hatırlasınız, 2010-2011 futbol sezonunda, futbolda var olduğu varsayılan-her zaman olabilir-şike olayı üzerinden yapılan operasyonda siyaset ve bazı çıkar gruplarının etkisi de vardı. Şike operasyonu, liglerin bitmesinden ve sezon şampiyonunun Fenerbahçe olarak tescil edilmesinden sonra 3 Temmuz 2011 tarihinde başlatılması tesadüf değildi. O dönemde Fetullah Gülen cemaati olarak nitelendirilen bu dini yapının-yerine geçenler daha fazla ve daha tehlikeli olmakla-aynı dönemde kamuoyunda ilerici-devrimci kesimlerce suç örgütü olarak tanımladığını da hatırlatmakta yarar var.

Şimdi, buraya kadar anlattıklarımdan sonra Şenol Güneş, Fatih Terim, Aykut Kocaman, Abdullah Avcı üzerinden teknik ve taktik konuları konuşmanın bir anlamı olmadığının farkındasınızdır.

Ama, her şeye rağmen 1000 tane PRO-Lisans sahibi antrenörümüz var. Niçin? Ben de bilmiyorum…

Alt yapıdan bahsetmek ise ‘zül’ geliyor artık. Her alanda üretimden elini-ayağını çekmiş bir iktidarın yönettiği ülkede üretim mekanizmasından bahsetmek abesle iştigaldir. İthal yapı artık bir ‘rant’ sitemi olduğundan sürecin ana mekanizması budur.

Son olarak; Milli Takımın kötü gidişi-ki olmaması mümkün değildi-bazı yöresel figür antrenörleri hareket geçirdi. Tabii ki işi raconuna göre yapıyorlar. Yani Saray’ın icazeti üzerine iletişim içindeler. Cumhurbaşkanının bir teftişinde onu bekleyip, elini sıkıp kendini hatırlatmak sürecin işleyişini belli etmekte.

Sonuçta; bu oyunu biz oynarız, başkaları anlamaz.

Tabeladaki skorlarda kader-alın yazısı…

Müslüm Gülhan – NationalTurk

Medya Oluşum

Medya Oluşum Dünya'da 170'den fazla ülkede ilgiyle takip edilen Türkiye'nin en hızlı gelişen ilk Dijital Haber Platformudur.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu